NİMETLERE ŞÜKÜR

Rabbülalemin bizlere sayısız nimet vermiştir.

Bu gerçeği Kur’an da Rabbimiz:’’Eğer Allah’ın nimetlni saymaya kalksanız sayamazsınız:..buyurmaktadır.’’(Nahl 16/18)

Nimetler içinde yüzüyoruz fakat çoğumuz bunun farkında değiliz.Gerçeği görebilmek için kararmış gözlükleri çıkarmamız gerkecektir.

Verilen nimetlerin farkına varabilmek için biraz düşünüp tefekkür etmek gerekecektir.Deve kuşu misali başımızı kumlara gömmüşüz etraftaki güzelliklerin ,nimetlerin farkında değiliz.Kendimize bir baktığımızda Rabbimiz dil nimeti,göz nimeti,kulak nimeti,ayak nimeti vb...vermiştir.Hangimiz bu nimetleri O’nun rızası doğrultusunda kullanıyoruz?

Bu nimetler bizlere emanettir.Sağlık bir nimettir.Ezan bir nimettir.Bayrağımız bir nimettir.Hürriyetimiz bir nimettir.Kur’an ımız bir nimettir.Rehberimizdir.O’nsuz hayat karanlıkta yaşamaktan farksızdır.Evladü ıyalimiz bir nimettir.Aklımız,fikrimiz,hafızamız bir nimettir.Müslüman bir anne babadan dünyaya gelmek bir nimettir.Bu nimetleri vereni Yani Rabbimizi düşünmeli,O’nun emirlerini yerine getirmeli yasaklarından kaçınmalıyız.Tüm azalarımızı Kur’an ve Sünnet ışığında kullanmalıyız.
Kur’andan anladığımıza göre şükür dil ile,kalp ile,fiil ile şükür yapılır.Mal ile şükür(zekat ve sadaka vererek),ilim ile şükür(onunla amel edip başkalarınada öğreterek),vücüdun şükrü(onu Allah yolunda kullanarak) yapılır.

Şükrümüzü çoğaltırsak Rabbimiz Kur’an-ı Kerim de’’Eğer şükrederseniz elbette nimetimi arttırırım,eğer nankörlük ederseniz azabım çok şiddetlidir:’’buyurmaktadır.

Rabbimize şükrümüzü çoğaltalım,bereket içinde yaşayalım.
Yarın kimsenin ne olacağı belli değil.Çünkü ne insanlar vardır ki,malın mülkün hesabını bilmeyecek kadar varlık içindeyken sonradan meteliğe muhtaç hale gelmiştir.

Atalarımız ne güzel söylemişler’’Ne oldum deme,ne olacağım de’’
İmtihan dünyası olduğunu asla unutmayalım. Aşağıda Efendimizin bizlere naklettiği kıssa konumuzu (Nimetlere Şükrü) ,açıklamaktadır.

Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini işitmişimdir: “İsrailoğulları arasında biri ala tenli, biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi. Melek ala tenliye geldi: Ençok istediğin şey nedir? dedi. Alatenli: Güzel bir renk, güzel bir ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesidir dedi. Melek onu sıvazladı ve alaca tenlilik ondan gitti, rengi güzelleşti. Melek ona: Hangi malı daha çok seviyorsun? dedi. Alaca tenli adam da: Deve yahut sığırdır dedi. Allah ona gebe bir deve verdi. Melek Allah sana bu deveyi bereketli kılsın diye dua etti.

Melek sonra kel olan adama gelerek: En çok ne isterdin? dedi. Kel de: Güzel bir saç ve insanların benden uzaklaştıkları şu kelliğin benden giderilmesidir dedi. Melek de onu sıvazladı, kelliği yok oldu, kendisine gür ve güzel bir saç verildi. Melek sordu: En çok hangi malı seversin? Adam da: İnek dedi. Allah tarafından ona gebe bir inek verildi. Melek Allah sana bunu bereketli kılsın diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve:

En çok ne isterdin? diye sordu. Kör de Allah’ın gözlerimi geri vermesini ve insanları görmeyi çok istiyorum dedi. Melek onun gözlerini sıvazladı ve geri verdi. Bu defa melek: Mallardan en çok hangisini seversin? dedi. O da: Koyun dedi. Allah ona doğurgan bir koyun verdi.

Bu üç kişiye verilen hayvanlar zaman içerisinde çoğaldılar. Sonunda birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırları, ötekinin de vadi dolusu koyun sürüsü oldu. 

Daha sonra melek ala tenliye onun eski kıyafetine bürünerek geldi ve: Fakirim yoluma devam edecek imkanım kalmadı gitmek istediğim yere önce Allah, sonra senin yapacağın yardım sayesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah adına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum dedi. Adam: Mal verecek yer çoktur dedi. Melek de: Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendi-sinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği alaca tenli değil misin? dedi. Adam da: Bana bu mal atalarımdan miras kaldı dedi. Melek: Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline çevirsin dedi. Sonra Melek kel olan adamın eski kılığına girip onun yanına geldi, ona da ötekine söylediği gibi söyledi.

Kel de alaca tenli gibi cevap verdi. Melek de ona: Yalan söylüyorsan Allah da seni eski haline çevirsin dedi. Melek körün eski kılığına girip onun yanına gitti: Fakir ve yolcuyum, yola devam edecek imkanım kalmadı. Bu gün önce Allah’ın, sonra senin sayende yoluma devam edebileceğim, sana gözlerini veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim. Bunun üzerine o eski kör adam: Ben gerçekten kördüm, Allah gözlerimi bana iade etti. Şu gördüğün mallardan istediğini al istediğini bırak Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiç birşeyde sana zorluk çıkarmayacağım dedi. Melek: Malın senin olsun, bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazab etti cevabını vererek ayrılıp gitti.” (Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)

Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersekyarın orada onu biçeceğiz.Uyanık olalım .Şükrümüzü çoğaltalım.Konumuzu Yunus Emrenin şu dizesi ile bitirelim
Mal sahibi,mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan ,mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan
Selam ve dua ile
ELHAMDÜLİLLEHİRABBİLALEMİİİN
İlyas DOĞRU/Yeni Yenice Mh.BANDIRMA

Yazdır e-Posta

Yorum ekle